Dünya üzerindeki ülkeler arasında sürekli çekişmeler olagelmiştir. Bu çekişmeler sürekli yapı değiştirmiştir. Yapı değiştirme nedeni ise teknoloji değişimidir. Ülkelerin faydalanabilecekleri kaynaklar değiştikçe yöntemlerini değiştirmişlerdir. Bu yöntemlerin tamamı da menfi (olumsuz) niyetli ülkeler tarafından düşman ülkelere uygulanmış ve uygulanmaktadır.
Önceleri ülkelerin birileri ile olan husumetleri çözme yöntemleri savaşlardı. Bu tür çözüm yöntemleri gayet dürüstçe ve mertçe insan gücüne dayanan ve içinde herhangi bir art niyet bulunmayan yöntemlerdi. Sonrasında teknolojinin gelişmesi ile savaş aletleri gelişti ve daha sert ve kanlı savaşlar yaşanmaya başladı. Son yıllarda bu savaşların azalması ile toplumlar rahata kavuştu demek gayet yanıltıcı bir durumdur. Keza sadece savaşlar şekil değiştirdi ve maalesef her şekil bir öncekinden daha sert ve mide bulandırıcı hal almaya başladı.
Eskiden ülkeler savaşlarda ülkeyi, askerleri ve düzeni hedef alırken son yirmi yıldır savaşlar toplumun tüm bireylerini hatta çoğu zaman yeni nesil olan çocukları hedef almaktadır. Bu savaşlarda silahlar toplar, tüfekler, tanklar yerine daha etkili silahlar kullanılmaktadır.
Bir toplumu savaşsız yok etmenin en etkili yolu ‘algı’ değiştirmedir. Menfi (olumsuz) niyetli toplumlar bu yöntemi çözdüğünden beri hızla ve her alanda uygulamaktadırlar.
Algı değişimi normal şartlarda çok meşakkatli ve zaman alan bir uğraştır. Fakat ülkeler savaşlara ayırdıkları bütçelerin kat be kat fazlasını bu tür algı oyunlarına ayırdıkları için işleri daha da kolaylaştırmaktadır.
İnsanın zihin yapısında öğrenmeyi en çok gizli şekilde yaptığı gözlenmektedir. Yani bir şeyi öğrenmesi için illaki dikkat kesilmesi gerekmemektedir. Bir durumu yaşaması ya da yaşayanı seyretmesi yeterli gelmektedir.
Bir toplumun algısıyla oynamak için zor şartlar gerektirir. Bunu bireyler ve aile üzerinden açıklamak daha anlaşılır olacaktır. Bir insanın ya da ailenin algısını değiştirmek için öncelikle onunla hemhal olmak gerekmektedir. Yaşayışına dâhil olmak ve onu anlamak gerekmektedir. Bu da bizim toplumumuzda telefon, bilgisayar ve televizyon yoluyla olmaktadır. Keza bu üç alet iletişim bahanesi ile hayatımıza sokulmuş ve sonrasında da iletişim kılıfı ile çok ciddi algı oyunlarına sahne edilmiştir. Bu üç aletin algı oyunlarını teker teker irdelemek gerekir ki kirli amaçlar daha net algılanabilsin.
Televizyon
Önceleri tamamen haber ve eğlence amacı ile hayatımıza sokulan ve evlerimizin başköşesinde yer alan televizyon artık evimizin olmazsa olmazıdır. Televizyon bozulduğunda insanlar evde ne yapacaklarını şaşırırlar ve canları aşırı derecede sıkılmaya başlar, akabinde internetten televizyon açar hale gelirler. Şuanda yemek yapmaktan tutun da çocuğuna nasıl davranması gerektiği televizyondaki programlardan öğrenilir.
Televizyondaki programlarda özellikle insan hayatını işleyen dizilerde evli insanların eşlerini aldatmaları, iş adamlarının tamamına yakınının sekreterleri ile gizli ya da aşikâr ilişkiler yaşaması işlenmektedir. Bunu izleyen aile de aldatma durumu ya da uygunsuz ilişki tarzları bir süre sonra normal olarak algılanmaktadır. Yani evli insanların başkaları ile gönül ilişkisi yaşamaları durumunda ya adamın ya da kadının evde zulüm görmesi normal bir durum olmuştur. Artık günümüzde ilişkilerin çarpıklığı basit bir yorumla geçiştirilmektedir. Bu durumu çocuklar da algılamakta ve bu nedenle de kendi ilişki kavramlarını karmaşık şekilde oluşturmaktadır. Her ne kadar bu karmaşayı çocuklar üzerinde henüz görmesek de on yıl sonra yetişkin olacak çocuklarımızda bu durum çok net şekilde ortaya çıkacak ve toplumsal olarak karmaşık bir ilişki modeli ortaya çıkacaktır.
Bir başka durum ise reklamlardır. Reklamlardaki ürünlerin alınma nedeni hayati nedenler olarak gösterilerek satılmaktadır. Fakat altında yatan amaç çok farklıdır. Reklamların çoğunluğu tuvalet kâğıdı ve temizlik malzemesi olması hiç dikkatinizi çekmedi mi yoksa? Bunun nedenini hiç mi merak etmediniz? Durum çok basittir aslında amaç çok fazla temizlik reklamı yaparak evdeki annelere aslında temiz olmadığı pis olduğu ve daha çok temizlik yapması gerektiği düşüncesini oluşturmaktır. Dikkat ettiyseniz iki nesildir anneler aşırı derecede temizliğe düşkün hatta çocuklarını ve eşini ihmal edip temizliği ihmal etmeyecek kadar hastalıklı bir ruh hali içindeler.
Babalara erkeklik kalıbını ise farklı yöntemle vermektedir televizyon. Dikkat ettiyseniz dürüst, Allah’tan korkan babaların tamamı içe kapanık çocuklarıyla ve eşiyle ilgilenmeyen kendi halinde tipler olarak gösterilmektedir; fakat dolandırıcı, kul hakkı yiyen zalim babaları ise ailesine ve eşine çok düşkün muazzam bir baba olarak göstermektedir. Siz bir erkek çocuğu olsanız ve bu tür programlarla haşrolsanız ileride nasıl bir baba olmak isterdiniz?
Yarışma programlarında ise hiçbir kazanın olmadığı, her başarının eleştirildiği ve bazen aşağılandığı yayınlar söz konusudur. Hatta bu eleştiriyi programdan daha çok evde koltuğunda oturan aile bireyleri yapar. Ve akabinde ailede zamanla her başarı eleştirilmeye ve haşa mükemmel olmayanın kabul edilmediği bir hal alır.
Bilgisayar – Telefon – Sosyal medya
Evimizdeki en büyük illetlerdendir internet; her şey konusunda bilgi sahibi olmak için evimizde bulunan fakat faydalı bilgi edindiğimiz zamanın genelde olmadığı yine de aldığımız her bilgiyi faydalı imiş gibi kabul ettiğimiz aygıttır.
Sosyal medya artık iletişim değil insanların mahrem olan aile hayatını ve kişisel hayatlarını ifşa ettikleri bir mecra haline gelmiştir. Bu ifşanın başkası tarafından beğenilmesinden alınan haz da nasıl bir algı değişimi içerisinde olduğumuzun kanıtıdır.
Eskiden toplum içerisinde elindeki ile yetinme yani hamd etme davranışı her bireyde mevcuttu. Şimdi ise sosyal medyada gördüğümüz tanıdıklarımızın edindikleri mallara ulaşma arzusu hamd duygusunu bitirdi. İsraf kelimesinin yerini de ihtiyaç kavramı çoktan aldı. Yani algımız değişti. Çoğu insanda yaşamadıkları hayatı yaşıyormuş gibi sosyal medyada yansıtma durumu söz konusu. Bu da kendine yabancılaşmanın en net kanıtıdır.
Anlattığım durumların tamamı basit gelebilir; fakat farkında mısınız annelik, babalık, şahsiyet, edep, namus ve insanlık algılarının tamamı değiştirilmiş, bu algının değişmesi sonucunda neler yaşanabileceği korkutucudur. Keza filmlerde Süpermen, örümcek adam, optimus prime (transformers) gibi dünyayı kurtaran kahramanların renklerinin Amerikan bayrağının renkleri ile aynı olması; Irak, Libya ve Suriyelilerin Amerika’nın kendilerini kurtaracağını düşünmeleri daha önceden yapılmış toplumsal algı operasyonlarından başka bir şey değildir. Filistinlilerin 1940’lardan beri ayakta durması ise algısal kahramanlara itibar etmeyip doğan her çocuğun algısını kahraman gibi işlemelerindendir.
Uzman Psk. Halil YILDIZ